İNŞAAT İŞCİSİ HİKAYESİ
Ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir. Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar:
– Ne yapıyorsun?
İşçi öfkeyle bağırır.
– Nesin sen, kör mü? Bu parçalanması imkânsız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter…
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:
– Ne yapıyorsun?
İşçi cevap verir:
– Kayaları mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi.
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.
– Ya sen ne yapıyorsun?
İşçi kollarını gökyüzüne kaldırarak;
– Görmüyor musun? Bir mabet yapıyorum.
Her üç işçi de aynı işi yapıyor olmalarına rağmen hepsinin yaptığı işe bakış açıları farklıydı. Biri için eziyet olan iş, diğeri için mecburiyet, bir diğeri için ise üretmenin, yapılan işin bir parçası olmanın mutluluğuydu.
Hayat akarken yaptığınız işle hayatınıza ve başkalarına değer katarsınız. Bu değerin kıymetini işi yapan kadar, işi yaptıranda verse…
Bence bu hikayeyi çok ağlatıcı
Evet “bu işin kıymetini işi yapan kadar yaptıran da verse.”…